Filozof Löwy: Öcalan’ın tarih ve toplum düşüncesi çok güçlü 2025-06-09 12:13:55 HABER MERKEZİ - Abdullah Öcalan’ın düşüncelerinin ilham verici olduğunu belirten Filozof Prof. Michael Löwy, “Ekolojinin, kapitalizme karşı alternatif her projenin temel bileşeni olması gerektiği yönündeki düşüncesi bana son derece önemli geliyor. Bu yaklaşım genelleştirilmeli” dedi.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta kamuoyuna açıklanan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” Kürt sorununda yeni bir kapı aralarken, yaşanan gelişmeler dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Marksist geleneğin önemli temsilcilerinden filozof ve sosyolog Michael Löwy, son süreçte yaşanan gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.   Birkaç hafta önce Amed’e yaptığı ziyarette sürece büyük umut bağlandığını gördüğünü belirten Löwy, “Aynı zamanda Erdoğan hükümetinden sürecin gerçekten başladığına dair somut işaretler bekliyorlar. Şu an için Erdoğan hükümeti tarafından atılmış bir somut adım yok. Yani, Kürt siyasi tutuklular hala hapiste. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, absürt suçlamalarla içeride tutuluyorlar. Görevlerinden alınmış birçok insan hala cezaevinde. Erdoğan’dan bir şeylerin değişmeye başladığını gösteren gerçek adımlar bekleniyor” dedi.    PKK ÖCALAN’IN ÇAĞRISINA UYDU   PKK’nin kongresi ve alınan kararlara değinen Löwy, “Bence Öcalan’ın çağrısına uydular; çünkü kendisi kurucu, ideolog, tarihi lider konumunda. PKK de Öcalan’ın çağrısına uydu. Çatışmaları durdurma ve PKK’yi feshetme niyetlerini açıkladılar fakat elbette bazı güvenceler talep ediyorlar. Şu anda bu güvenceler görünmüyor. Yani bekleyip ne olacağını görmek gerekiyor. PKK, silahlı mücadeleyi sürdürmenin bir yere varmadığı sonucuna vardı ki bu doğru bir sonuç. Yeni koşullar altında bunun verimli olmadığını düşünüyorum. Silahlı mücadeleye devam etmek bir sonuç getirmiyor. Bu noktada, bence haklılar. Ama herhangi bir garanti olmadan örgütü feshetmek ve faaliyetlerine demokratik, yasal bir şekilde devam edememek; bu çok mantıklı değil. Bu yüzden garanti istemelerini çok iyi anlıyorum. PKK’nin ‘Kendimizi feshetmeye hazırız, silahlı faaliyetlere son vermeye razıyız’ şeklindeki açıklamasının güvenilir olduğunu düşünüyorum. Silahlı eylemleri sürdürme niyetinde olduklarını sanmıyorum. Ancak karşı taraftan bir şey almadan silah bırakmayacaklardır. Bu noktada cevap Türkiye hükümetinden gelmelidir. Şu ana kadar böyle bir işaret görülmüyor. Tutuklular hala hapiste. Bu yüzden PKK’nin feshi, şu anda başlayan bir süreç olabilir ama birkaç gün içinde gerçekleşecek bir şey değil.     HÜKÜMET CEPHESİ SÖYLEMLE YETİNİYOR   Türk devletinin neden bugün böylesi bir sürece girdiğini yorumlamak zor. Belki de Türkiye hükümeti, Kürt hareketlerini yok etme girişiminin sonuç vermediğini anlamıştır. Kürt sorununu çözdüğünü ve demokratik bir hükümet olduğunu göstermek istiyor da olabilir. Çünkü itibarı çok düşük. Bu yüzden barış sürecini başardığını göstererek kendini yeniden meşrulaştırmak istiyor. Bu bir neden. Bir diğer neden de, muhalefet içindeki birleşimi. Yani Kemalist hareket (CHP) ile DEM Parti arasındaki yakınlaşmayı bölmeye çalışmak olabilir. Bu iki tarafı ayırarak, Kemalist muhalefetle daha kolay baş etmeyi umuyor olabilirler. DEM Parti bu tuzağa düşmedi. CHP’ye dönük baskıya, İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı tepkisini sürdürüyor. Bakalım ne olacak. Ama bence bu da hükümetin bu taktiğinin arkasındaki nedenlerden biri olabilir. Sürecin başarısı noktasında ise, maalesef hükümet cephesi şu ana kadar sadece söylemle yetiniyor. Bugüne kadar yaptıkları uygulamalarda bir değişiklik yok. Demokratik yollarla seçilmiş Kürt belediye başkanları görevden alındı ve yerlerine hükümetin atadığı kayyumlar getirildi. Bu seçilmişler hala görevlerine dönmüş değiller. Ve söylediğim gibi, Kürt tutuklular hala hapiste. Yani sadece söylem ve dil değil, otoriter uygulamalar da değişmedi. Asıl sorun da bu zaten. Dolayısıyla barış süreci şu an için bir vaat, bir umut olarak kalıyor. Ama hükümet cephesinden bakıldığında bu sürecin eylemlere dönüşmesi hala çok uzak” ifadelerini kullandı.    ABDULLAH ÖCALAN’IN ROLÜ    Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümündeki rolüne dikkat çeken Löwy, “Rolünü koruyabilmesi gerçekten şaşırtıcı. Özellikle de çeyrek yüzyıldır hapiste olduğunu düşünürsek... Bence bir yandan, parti tarihiyle çok güçlü bağlar kurmuştu, bu da insanların ona sadık kalmasını sağladı. Ama esas olarak güçlü ve özgün bir düşünce geliştirdi ve hareket bu düşünceyi, Öcalan’ın yazılarını sahiplendi. Bu düşünceden ilham aldılar ve bu teoriye, bu yeni dünya görüşüne uygun bir pratik geliştirmeyi başardılar. Gerçekten yeni bir dünya görüşü ve yeni bir siyasi stratejiden söz edebiliriz. Bu yaklaşım, Türkiye’de Kürt solu tarafından yönetilen belediyelerin uygulamalarında ve özellikle Suriye’nin kuzeyindeki Rojava’da somutlaştı. Orada, demokratik, çok uluslu bir konfederasyon deneyimi yaşanıyor. Öcalan’ın düşüncelerinde kadınların yeri de çok önemli. Öcalan’ın tarih ve toplum üzerine düşüncesi, kadınlara verdiği önem, kadınların erkeklerle eşit düzeyde yer alması gerektiğine dair vurgusu çok güçlü. Bu gerçekten çok önemli. Bu anlayış hem Türkiye’deki hareketin pratiğine hem de daha güçlü bir şekilde Rojava’daki uygulamalara yansımış durumda.   DÜŞÜNCELERİ GENELLEŞMELİ    Abdullah Öcalan’ın Marx’a yönelik eleştirilerine de değinen Löwy, şöyle devam etti: “Ben Marksist'im ama kendimi libertaire (özgürlükçü) bir Marksist olarak tanımlıyorum. Yani anarşistlerin ortaya koyduğu birçok fikirden ilham alınabileceğini düşünen bir Marksistim. Bu nedenle Öcalan’a ilham veren Murray Bookchin’in yazılarına sempatiyle bakıyorum. Aynı zamanda ekolojinin de temel bir mesele olduğunu düşünüyorum; bu da bir başka ortak nokta. Ayrıca Öcalan’ın feminizm; yani kadınların toplumsal dönüşümde kesinlikle belirleyici bir rol oynaması gerektiği ve ataerkil yapılarla, kadınların baskılanmasıyla radikal bir şekilde hesaplaşılması gerektiği fikri de bana göre son derece önemli. Bunların hepsini çok değerli buluyorum. Elbette benim de savunduğum başka fikirler var. Örneğin ekososyalist bir planlama anlayışı. Bu, belki Öcalan’ın önerdiklerinden veya Rojava’da uygulanmaya çalışılandan biraz farklı olabilir. Ama ben her sorunun mutlak çözümünü elimde tuttuğumu iddia etmiyorum. Tüm zorluklarına ve sınırlılıklarına rağmen, Rojava deneyimi, dediğim gibi, bugün dünyada görülebilecek en ilginç deneyimlerden biridir. Ama bu söylediklerim, Marksist fikirlerimden vazgeçtiğim anlamına gelmiyor. Peki, her yerde ulus-devletlerin yerine çok uluslu konfederal yapılar geçebilir mi? Belki. Bu, ilginç bir hipotez. Bu konuda kapalı bir doktrine sahip değilim, ama üzerinde düşünülmesi gereken bir öneri olduğunu düşünüyorum. Ve özellikle Murray Bookchin’in -ve aynı şekilde Öcalan’ın- ekolojinin, kapitalizme karşı alternatif her projenin temel bileşeni olması gerektiği yönündeki düşüncesi bana son derece önemli geliyor. Bu yaklaşım genelleştirilmeli.”